Bugün Magdalena Karhan Hanım’ın en değerli gününü sizlerle paylaşmak istiyoruz. Benim gibi heyecanlıysanız sizleri de bu büyük düğün gününü okumaya davet ediyorum. Şimdi Magdalena Hanım’ın ağzından, nasıl görmüş, düşünmüş ve neler yaşamış burada sizlere aktaracağız.
Hepinize selamlar arkadaşlar. İlk defa Alaçatı otelleri sayfasına bir yazı yazıyorum bu yüzden başlangıçta kendimi tanıtmak istiyorum. Benim adım Magda ve Polonyalıyım. Ama benim evim burada yani Alaçatı’da. Eşimle beraber son üç senedir Galya Otel’i işletiyoruz ve artık bazen kendimi Türk gibi hissediyorum. Polonya ve Türkiye arasında her açıdan pek çok fark var ve tabii ki biz de bu farklarla her gün karşılaşıyoruz. Yine de iki kültürü birbirine bağlamak için büyük bir gücümüz var -bu da aşkımız-. İşte bu yüzden sizlere bizim için çok önemli olan bir günü anlatmak istiyorum. Her iki ülkenin geleneklerini birleştiren düğün günümüz…
Öncelikle size en baştan başlayarak Cem’le, yani eşimle nasıl tanıştığımızdan bahsetmek istiyorum. Onu tanımadan önce pek çok ülkeyi gezdim ve bazılarında da yaşadım. Yüksek lisansımı tamamlayana kadar kendi yerimi hala aramaya devam ediyordum. Bu sebeple yeni bir şeyler öğrenmek ve Türkçe dilimi geliştirmek için Türkiye’de bir gönüllülük programına katılmaya karar verdim. Avrupa Dayanışma Programı (ESC) sayesinde Karaman’da bir yer kazanmıştım. Oraya gitmeden önce bir yolculuğa daha çıkmıştım (bir ay boyunca Ukrayna’yı gezdiğim bir yolculuk). Bu yolculuğumun son haftasında bir opera dinletisine katılmaya karar verdim. Cem de aynı opera dinletisindeydi ve o da tek başına opera dinlemeye gelmişti. Bir şekilde orada tanıştık ve sohbetimizi bitiremeyince bütün bir akşamı birlikte geçirdik. O benim Türkçe bilmeme çok şaşırdı, bense Türkiye’ye gelmeden önce biraz pratik yapabildiğim için mutluydum. Tatil zamanı çok hızlı geçti ve ikimizin de kendi ülkelerimize dönme zamanımız gelmişti. Bundan sadece bir hafta sonra Türkiye’ye kesin gelme planım olduğu için çok kısa zaman içerisinde tekrar görüşebildik ve bir süre sonra artık hayatımız boyunca hep birlikte olmamız gerektiğinin farkına vardık.
Alaçatı’ya ilk geldiğim zaman beni nelerin beklediği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Daha önce Alaçatı’yla alakalı şeyler de duymamıştım. Havaların soğuk olduğu bir zamanda gelmiştim fakat kış aylarında bile çiçekler bütün caddeleri güzellikleriyle ve renkleriyle süslüyordu. Diğer tatil bölgelerine göre tamamen kendine özgün olan Alaçatı’nın mimarisi; özellikle de taş evleri benim son derece dikkatimi çekti ve çok da hoşuma gitti. Daha sezon başlamadığı için sokaklar oldukça boştu. Sokaklarında yürürken bütün bu güzellik bana aitmiş gibi hissettim. Hele kediler… Bence kedi sever insanlar için Alaçatı tam hayallerindeki gibi bir yer! Neyse ki, Alaçatı’nın plajları da müthiş. Ilıca Plajı mı yoksa Delikli Koy mu daha güzel? Buna hala karar veremedim.
Şimdi de düğünümüze geçelim. Polonya’da daha önce Türkoloji okuduğum için Türkiye’nin geleneklerine ve adetlerine daha önceden de hakimdim. Türk düğünleri Polonya’da yapılan düğünlerden çok farklı. Bu yüzden Cem ile evlenmeye karar verdiğimizde, düğünümüzün her iki ülkenin geleneklerini de içerecek şekilde organize etmeye karar verdik. Evlenme teklifini ise Cem yüzük ile romantik bir ortamda yaptı. Ben evet dedikten sonra artık Polonya’daki herkes tarafından nişanlı olarak kabul edildim. Türkiye’de ise nişanlamak için bu yeterli değilmiş. Bütün adetlere uygun olması için nişan düzenlemeye karar verdik.
Bilindiği gibi nişanı gelin tarafı organize eder. Türkiye’deki ailemizin Polonya’ya gelmeleri zor olacağından nişanımızı Türkiye’de yapmaya karar verdik. Tabii ki nişandan önce kız isteme merasimimiz de vardı. Bunun için annem, babam ve onların kardeşleri Alaçatı’ya geldiler. Geldikleri zaman Paskalya Bayramı zamanına denk geldi. Bizim inançlarımıza göre Paskalya’dan önceki perşembe günü kutsal gün kabul edilir. Bugünü ailecek özel akşam yemeğiyle kutluyoruz. Bu sefer yemeği otelimizde, birlikte hazırladık ve yemekten sonra da Cem’in babası beni, Allah’ın emri Peygamber’in kavli ile ailemden istedi. Birkaç gün sonra da Papazz Restorant’da çok eğlenceli nişan düzenleyip yüzükleri taktık ve söz kesildi. Benim ailem bunların hepsine oldukça şaşırdı, çünkü bizde alyanslar nikahta takılır. Ertesi gün tekrar hep beraber toplanıp geleneksel Polonya kahvaltısıyla Paskalya Bayramı’nı kutladık. Ne yazık ki, bu zamanlar çok çabuk geçti ve ailem Polonya’ya geri döndü.
Tüm bunlardan sonra bizim için çok yoğun ve stresli zamanlar başladı. Tam altı ay sonra düğünümüz olacaktı. Türkiye ve Polonya adetlerini kullanarak bir düğün hazırlayacak olmak aklımda bir sürü soru işareti bırakmıştı. Düğün günümüzü organize ederken iki tarafın da isteklerini karşılamak için büyük bir çaba sarf etmemiz gerekiyordu. Ama bu işte tek başıma değildim. Kayınbabam, görümcem ve aile dostları düğün hazırlıkları zamanında hep benim yanımdaydılar. Onların da yardımları sayesinde düğünümüzün tam da hayallerimizdeki gibi bir gün olacağına dair hiç şüphem kalmamıştı. Düğün günüm için bir hayalim vardı. Deniz manzarasına karşı bir düğün yapmak istiyordum. Polonya’da hava durumu elverişli olmadığı için daha önce bu hayalimin gerçekleşebileceğine hiç inanmamıştım. Herkes bu hayalimi önemsediği için bize deniz manzaralı bir mekân bulabilmek için çok uğraştı ve sonunda böyle bir yer bulduk.
Mekânı ararken pek çok şey öğrendim. Mesela düğün saatleri beni oldukça şaşırttı. Her yerden aynı cevapları alıyordum. Düğünler en fazla akşam sekizden gece yarısına kadar sürüyordu. Polonya’da eğlence güzelse düğünler 15 saat bile sürebiliyor. Hatta öbür gün herkes tekrar toplanıp birkaç saat daha devam ediyorlar. Sonunda biz de biraz uzatabildik ve saat altıda düğünümüze başladık. En azından düğünden sonra o kadar yorgun olmayız ve ertesi gün artık karı koca olarak güzel zaman geçirebiliriz diye düşündük. Sorduğum her yerde de düğün pastası olarak plastik bir maket kullandığını duyunca çok şaşırdım ve bu fikri o kadar beğenmedim ki artık ondan vazgeçmek istedim. Ama bu konuda düğün yaptığımız yer bize hemen bir fikir sundu ve maket yerine bize rengarenk shot kulesi oluşturdular. Kulenin son katına da sembolik ve en önemlisi gerçek bir pasta koydular.
Polonya düğünü ile Türk düğünü arasındaki farklardan bahsettiğimize göre artık nikaha geçelim. Polonya’da eskiden Türkiye’de de olduğu gibi nikah günü kız alma ile başlıyordu. Şimdi pek çok kişi bundan vazgeçti, çünkü damadın o gün nikaha kadar gelini görmemesi gerekiyor. Biz de Cem ile düğünden 1 gün öncesinden görüşmeyi kestik. Düğün günü ailemle kahvaltı yaptıktan sonra hazırlanmak için düğün salonuna doğru yola koyulduk. Düğün salonunda saçım ve makyajım yapıldı. Cem’de benden biraz sonra gelip farklı bir odada hazırlanmaya başladı ve onunla hala hiç görüşmemiştik. Hazırlıkları bitirdikten sonra Cem tek başına nikahın gerçekleştiği yere gitti. Sandalyeler kiliselerdeki gibi sıra halinde dizilmişti ve bütün misafirlerimiz orada oturuyordu. Cem ise yolun sonunda beni bekliyordu. Sonunda müzik başladı ve önce nedimelerimin, sonra da babamın koluna girerek Cem’e doğru yürüdüm.
Orada nikah memuru yerine kuzenim bizi karşıladı. Polonya’da nikahlar çoğunlukta kilisede oluyor ve bu sebeple yaklaşık 40 dakika kadar sürüyor. Bu zaman dilimi içinde dualar ediliyor, konuşmalar yapılıyor ve şarkılar söyleniyor. Nikah memurunu çağırdık ama ondan önce papaz yerine Polonya’dan kuzenim bizim hakkımızda güzel bir konuşma yaptı. Daha sonra da aşkı anlatan ünlü bir şiir okudu. Ardından Ave Maria şarkısı çalmaya başlayınca küçük yeğenim bize alyanslarımızı getirdi. Nasıl mı? Nikahtan önce Polonyalı adetlerine uymak için Cem ve ben alyanslarımızı çıkardık ve nikahta, güzel bir müzik eşliğinde onları herkesin gözünün önünde tekrar taktık. Sonunda resmi nikah başlayınca Ödemiş’in başkanı olan nikah memurumuz sahneye çıkıp bize sürpriz, güzel bir konuşma yaptı. Bunlardan sonra artık nikahın en önemli kısmına geçtik ve ikimiz de “evet” deyince artık resmi nikahımız gerçekleşmişti.
Nikahtan sonra Cem ve ben hazırlık odasında bir şeyler atıştırdıktan sonra ikinci kez çıkışımız gerçekleşecekti. Burada yine Polonya geleneklerinden birine uyduk. Annem ve babam sembolik bir girişte ellerinde ekmek, tuz ve votka ile bizi bekliyorlardı. Küçük bir ekmek parçasını tuza koyup yedikten sonra bir küçük shot votka içtik ve bardakları arkamıza doğru fırlattık. Daha sonra da Cem beni havaya kaldırdı. Polonya’da bunun bize hayatımız boyunca şans getireceğine inanıyoruz.
Daha sonra müziğin başlamasıyla ilk dansımızı etmek için dans alanına gittik ve artık eğlencenin başlama vakti gelmişti. Aegean Band tarafından birbirinden güzel müzikler çalındı ve herkes sadece yemek için mola vererek, dans edip eğlendiler. Müzikler kelimenin tam anlamıyla mükemmeldi. Hem Türk müzikleri hem de dünyaca ünlü şarkılar (Amerikan, İtalyan, Rus müzikleri vb.) çalındı. Bu süre içinde sahneye de ege bölgesinin geleneksel dans gösterisini yapak için bir grup geldi. Biz de gelen herkese teşekkürlerimizi iletip her biriyle teker teker selamlaştık. Ne yazık ki zaman çok çabuk geçti ve fark etmeden saat on ikide düğünümüz sona ermişti.
Hayatımın sonuna kadar unutamayacağım, geriye dönüp baktığımda her ayrıntısını gülümseyerek hatırlayacağım bir gün geçirmiştim. İzmir ve Alaçatı bütün hayallerimi gerçekleştirdiğim ve birbirinden güzel anılar biriktirdiğim, benim için unutulmaz bir yer haline geldiler. Düğünümüz, aşkta sınır olmadığını mükemmel bir şekilde gösterdi ve biz, farklı ülkelerden gelen kökenlerimiz sayesinde, her şeyi iki kez kutlayabiliyoruz. Tıpkı Noel gününde de olduğu gibi. 24 Aralık’ta Noel arifesini kutlamak için ailemizle birlikte Türk soframıza oturduk ve birbirinden güzel anlar yaşadık.